Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusunun büyük çoğunluğunun köylerde yaşamakta olduğu ve bu köylerinin ilkel tarımsal metodların uygulandığı ve savaş yıllarının yokluğu ve tahribatının yaşamın her alanında hissedildiği ve eğitim faaliyetleri açısından tamamen olanaksız ve ihmal edilmiş durumda olduğu ülkede, eğitim konusuna büyük bir önem veren Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ileri gelen Türk aydınları ve devlet adamları, kalkınma hamlelerinin köyden başlatılması gerektiğini söylemişlerdir, hatta, İsmet İnönü, cumhuriyeti; "Bozkırın ortasında kurulmuş bir köylü cumhuriyeti" olarak tanımlamıştır.

Köyün, dolayısıyla memleketin eğitim yoluyla kalkındırılması hamlesini önce Mustafa Kemal, sonra da onun direktifleri ile Mustafa Necati, Reşit Galip, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel, H. Fikret Kanat, ve İ. Hakkı Tonguç gibi eğitimciler başlatmışlardı (Binbaşıoğlu,1998;238).
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulaması olmuştur.
Hazırlıkları 1935'te başlatılıp 1937'de denemesine girişilen enstitüler, 1940'ta yasal güvenceye alınmışlardır.
17 Nisan 1940’ta kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu'na göre, enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı kalmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler gibi meslek elemanları yetiştirmekti.
Köy Enstitüleri, kuruluş amaçlarının çok üstünde bir başarı göstermişlerdir.
Köyün ve kırsal alanlarda yaşayanların sorunlarını ortaya koyan ilerici bir kuşağın yetişmesini sağlamışlardır.

hasan ali yucelBu projeyi 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetmiştir.
Hasan Ali Yücel, 1935 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nden İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir ve ard arda dört dönem milletvekilliği yapmıştır.
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nin kurulması, Yüksek Mühendis Okulu'nun İTÜ'ye dönüştürülmesi, Ankara Tıp Fakültesi'nin kurulması, Köy Enstitüleri'nin kurulması, Dünya Klasiklerinin Türkçe'ye tercüme edilmesi ve ilk resmi ve telifli Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi'nin ön çalışmaları, hep onun bakanlığı döneminde gerçekleşmiştir.
Köy Enstitüleri, neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından ve İsmail Hakkı Tonguç'un gayretleriyle köylerdeki ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kurulmuşlardır. Köy Enstitüsü uygulaması Hasan Ali Yücel'in 1946'da Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ayrılmasına değin devam etmiştir.

hakki tonguçHasan Ali Yücel'den sonra 1946 yılında CHP döneminde köy enstitüleri kapatılmaya başlanmıştır ve yerine Köy Öğretmen Okullarına dönüşüm gerçekleştirilmiştir.
Bu olay 1946'da Milli Eğitim Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer döneminde gerçekleşmiştir. 
Köy Enstitülerine öğretmen yetiştiren, Yüksek Köy Enstitüsü bölümü 27 Kasım 1947'de, eğitmen kursları ise 28 Haziran 1948'de CHP döneminde kapatılmıştır.

1950 tarihinde Demokrat Parti iktidara geldiğinde Köy Öğretmen Okulları'nın da kapatılması konuşulmaya başlanmıştır.
Köy enstitülerinin yerini alan Köy Öğretmen Okulları da Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954'te kapatılmıştır.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy Öğretmen Okullarında 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmiştir.

 

reşatşemseddinReşat Şemsettin Sirer hakkında biraz bilgi verelim;

Melih Cevdet Anday'ın kendi anlattıklarından alınmıştır.

İsmet Paşa, kendi partisinin içindeki muhalefet grubunun düşüncelerini duyuyor elbette ve bir gün, özel treninin hazırlanmasını buyuruyor.
Bu trene, Reşat Şemsettin Sirer 'i de çağırıyor, o bir milletvekili daha.
Ama karşı bu harekete, bu enstitüler hareketine.

Hakkı Tonguç Bey'i de çağırıyor.

 

Tren kalkıyor, Köy Enstitülerinin bulunduğu yerlerde duruluyor, İsmet Paşa, Reşat Şemsettin, Hakkı Bey... daha başka ilgililer, gidiyorlar, Köy Enstitüsünü geziyorlar, İsmet Paşa devamlı dönüyor Reşat Şemsettin Sirer'e:
- Nasıl buldunuz Reşat Bey! diyor. O da:
- Çok iyi Paşam, çok iyi Paşam! gibi sözlerle karşılık veriyor.
Tren hareket ediyor, küçük  bir istasyonda köylüler durmuşlar, "Paşa'yı görmek istiyoruz" diyorlar. Paşa da inmiş, köylülerle konuşmuş. Olayı Hakkı Bey'in kendisinden dinledim, diyor ki: "Trenin öbür tarafına da biz indik. Reşat Şemsettin yanımdaydı". Şimdi size, beni çok üzen hikâyeyi anlatacağım. Reşat Şemsettin Sirer, ne diyor biliyor musunuz? "Hakkı Bey, bu köylü çocuklarını neden okutmak istiyorsun?" diyor. Köylü çocuklarının okumasından korkuyor! Hakkı Bey diyor ki: 
- Ne demek? Nasıl  okutmayabiliriz? Elbette okutacağız! Reşat Şemsettin'in yanıtı şu olmuş:
- Okusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun!

Hakkı Bey anlatıyor: "İsmet Paşa trene binmiş. Haber aldık, biz de bindik. Sonra sofrasına çağırdı bizi. Oturduk, ben hiç konuşmuyordum, İsmet Paşa şöyle dedi:
- Hakkı Bey, nedir bu durgunluğunuz? Bir şey düşünüyorsunuz galiba?
- Paşam, "Köylü çocukları okurlarsa acaba bizi öldürürler mi?" diye düşünenler var!
İsmet Paşa, bunun üzerine şunları söylüyor: - Keşke okusalar da gelip beni kesseler evvela!

İşte Milli Eğitim Bakanı iken Köy Enstitüleri'ni kapatan Reşat Şemsettin Sirer'in düşünceleri böyle.

Yukarıda anlatıldığı gibi "Keşke okusalar da gelip beni kesseler evvela" diyen İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, İsmail Hakkı Tonguç'u 25 Eylül 1946'da görevinden alarak, Talim Terbiye Kurulu üyeliğine getirmiştir. 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri Kanunu çıktıktan sonra açılmaya başlayan enstitülerle çok yakından ilgilenen İsmail Hakkı Tonguç, 1946'da görevden alınışına değin, enstitüler için canla başla çalışmıştır. Öyle ki, kendi ailesiyle bile yeterince ilgilenememiştir; ikinci oğlu Yalım Tonguç, 1944'te ölmüştür.

Sonuçta, Köy Enstitüleri amaçlarının dışına çıktığı, komünistlik yaptığı gerekçesiyle, dönemin en koyu komünist düşmanı olan CHP tarafından kapatılmış ve başta Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve Rauf İnan olmak üzere enstitü yöneticileri “böyle bir duruma sebebiyet verdikleri için” görevlerinden uzaklaştırılmıştır.

1983 yılında kurulan İnönü Vakfı'nın web sayfasında (https://www.ismetinonu.org.tr/koy-enstituleri-nicin-kapandi-1954/) yazdığı haliyle, Muammer Erten'in, İsmet İnönü'ye sorduğu;
"Paşam, bu Köy Enstitülerinin kapanması olayı nasıl oldu ? Siz bu kurumları çok seviyordunuz, ama sonradan siz, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’le, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u görevlerinden alıp değiştirince enstitülerin hızı kesildi, nasıl oldu bu?"
sorusuna verdiği cevap her şeyi açıklamaktadır aslında;

İsmet İnönü'nün cevabı şöyledir;

"Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi duyarım, ama herkes zanneder ki Hasan Ali Yücel’i, Tonguç’u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır; aslında o zaman bir sürü olaylar oldu. Kurultaylarda Enstitüler aleyhine bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek tespit ettim, ama bu o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu Köy Enstitülerinin aleyhine döndü. Bakanlar içinde Köy Enstitülerine karşı vaziyet alanlar çoğaldı. En çok da bu konuda Köy Enstitülerinden şikayet edilenlerin başında Milli Eğitim Bakanı Yücel’le, Genel Müdür Tonguç hedef alınıyordu. O sırada ordudan, rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak’tan, o Genelkurmay Başkanlığından ayrılmadan önce, yoğun şikayetler başladı. Mareşal, “ Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın?” diye soruyordu. Mareşal bunu adeta bir mesele haline getirmişti. Köy Enstitüleri etrafında bu çok yoğunlaştı. Şimdi sana önemli bir şey söyleyeceğim: Herkes benim zayıflığım gibi görür, ama benim gücümdür aslında; mesela ben Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür; idealizmde, felsefede bu böyledir, ama ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Ben gücüme göre gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben dahi değilim, gücümle, tecrübemle memleket menfaatlerini en üst seviyede tutarak meselelere çözüm bulurum. Ben gücümün bittiği yerde bir politikacı, bir tecrübe sahibi bir insan olarak bir noktada, onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdururum. Bu, aslında benim gücümdür. Çünkü artık gücümü kaybettiğim noktada, “Ben bu işi yürüteceğim !” diye yürüdüğüm zaman, artık tamamıyla yok olma durumu vardır; ben gücümün bittiği yerde, her şeye rağmen, yok olucu bir harekete yönelmem. Orada dururum. Zaman, benim için önemli bir faktördür; zaman içinde imkanlar gelir önüme, bir noktada bıraktığım fikrimi yeniden uygularım. Değişen zaman içinde de bana yeni fikirler gelmemiş, o fikrin doğruluğu bende bir kanaat olarak devam ediyorsa, onu yeniden uygularım. Köy Enstitüleri meselesi de böyle olmuştur.
Benim gücüm o zaman nereden geliyordu ? Partiden, Parti Meclis Grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda bütün organlarda gücümü kaybetmişim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış. Onun için bir süre en çok bu konuda saldırıya uğrayan, Milli Eğitim Bakanı Yücel’le, Genel Müdür Tonguç’u onların da gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitülerini, eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanakları benim elimden çıktı."

Yani İsmet İnönü özetle Köy Enstitüleri'nin gelişimini durdurarak kapatılmasına yol açan ve kontrolünden çıkan olaylara yol vermesi konusunda şunu söylemektedir;

"-İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür, ben yürütemedim.
-Ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Bu konuda bütün organlarda gücümü kaybetmiştim. Gücümün bittiği yerde bir politikacı, tecrübe sahibi bir insan olarak, onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdurdum."

Benim tarafımdan yorum yok. çünkü  o "gelecek" hiç bir zaman gelmedi. Yorumu sizlere bırakıyorum.

Köy Enstitülerinde yaratılan demokratik hava, bir anlamda öğrencilerin mevcut düzenle çelişkilerini de açığa çıkarmıştır.
Bu çelişkinin ve mücadelenin yayılacağı korkusuyla, toprak ağaları, yeni oluşan cılız burjuvazi ve Osmanlı’daki alışkınlıklarını sürdüren bürokrasi, Köy Enstitüleri'nin yarattığı ışığa saldırılarını ve karalamalarını artırmışlardır.
Bunun için de her zaman olduğu gibi fakir halkı kullanmış, Köy Enstitülerinin komünist yuvası olduğu, karma eğitimle kızların namusunun lekelendiği iftiraları, karalamaları ve saldırıları giderek artmıştır.
Siyası kadro yıllar önce kapitalist sisteme entegre olacağını, İzmir İktisat Kongresi ile hedef olarak belirlemiştir zaten.
Bu nedenle Köy Enstitülerinin hedefi, sosyalizm ve komünizm olamazdı. (https://m.bianet.org/1/17/242666-nasil-ve-neden-kapatildilar)

Bakınız 26/12/2021'de Habertürk kanalında "Kübra Par'la Açık ve Net" programında Prof. Dr. İlber Ortaylı konu hakkında ne diyor ?


Durum budur...

28 Aralık 2021


Like it on Facebook, Tweet it or share this article on other bookmarking websites.